Havalar sıcak ve nemli. Yaz mevsimi geldi geçiyor. Son düzlükte.
Bir taş atıp; iki kuş vurmak için, şartlar uygun.
Hem deniz, hem iş nerede olabilir. Tabii ki, Riva.
Riva bensiz yapar. Ben Riva’sız yapamam.
Kumsal sakin. Hafta içi. Sohbetler yoğun.
Kulak kabarttık..
Mesut Özil dillerde. Belki kaçıranınız oldu. Özil, önce eski Başkan Büyükekşi, ardından da, yeni başkan Hacıosmanoğlu ile buluştu. Her iki başkan da, kendisine özel forma hediye ettiler.
Gidene ağam, gelene paşam deme yarışı. Kimileri aynen böyle algıladı.
Özil’in planı farklı.
Burada duyduklarıma göre eski yıldız, Büyükekşi’den milli takımlar direktörlüğü kurulmasını ve görev yapmak için hazır olduğunu söylüyor.
Eski başkan herkese olduğu gibi pembe gülücükler dağıtıp olumlu cevap veriyor.
Kaybedilen seçim sonrası bu kez yeni başkanın huzuruna çıkıyor. Konuyu tekrarlıyor.
Hacıosmanoğlu farklı yaklaşıyor.
“Hoca olarak neden olmasın. Fakat Türk Milli Takım forması hiç giymeden, milli takımlar genel direktörü olmayı şahsen doğru bulmuyorum. Futbolumuzun gelişimi adına daha farklı çalışmalar içine girebiliriz. Kapılarımız açık..”
Kibarca bu şekilde uğurlanan Özil, pes etmiyor. Araya hatırı sayılı kişileri koyuyor.
İlk olarak kendisinin Fenerbahçe macerasını başlatan Acun Ilıcalı’nın kapısını çalıyor.
Ilıcalı, da farklı yol izlemiyor. “Benim hayalim önce Fenerbahçe’de bu tür görev üstlenmen. Sonrasında şartlara göre milli takımlar” diye moral veriyor.
Konu Ali Koç’a kadar gidiyor. Sonuç yok. Yeniden Riva yol haritasına göz atılıyor. Bu kez ortaya başka rota çıkıyor. Riva’ya giden yol Ankara’dan geçiyor. Başkent üstünden ulaşım yani.
Hiç kestirme değil. Uzun ama sıkıntısız yol.
Gel de çık işin içinden.
Ben çıkamadım. Ya sizler!.
Özellikle de, çiçeği burnunda olan yeni federasyon başkanı..